Bir futbol ustası: "Ronaldinho"
Nasıl ki tenis, atletizm, yüzme gibi bireysel sporlarda sadece bir kişi zirvede yer alabiliyorsa, 11 çift kramponun oluşturduğu binlerce futbol takımın arasından da çıkan bir "1" numara var: "Ronaldinho"
Ronaldo de Assis Moreira
Gerçek adı; Ronaldo de Assis Moreira ama kimileri Ronaldinho Gaúcho olarak tanıyor ya da bütün Dünya’nın bildiği adıyla sadece Ronaldinho..
BU ADAMIN ADI NE?..
Brezilya’nın ada dili olan Portekizce’de Ronaldinho kelimesi “küçük Ronaldo” anlamına geliyor ve bu yıldız futbolcunun fiziksel özellikleri sebebiyle değil küçükken Inter’de top koşturan ve hayranı olduğu Ronaldo sebebiyle Ronaldo de Assis Moreira’ya verilen ad.. Adının sonuna eklenen Gaúcho kelimesi ise Brezilya’nın Rio Grande do Sul bölgesinde oynayan futbolculara takılan “mutlu” anlamını taşıyan ek bir lakap..
Ronnie 21 Mart 1980’de Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde doğdu.. Oldukça fakir bir ailenin çocuğu olan Ronaldinho’nun bugünlere gelmesi sadece yeteneğiyle değil hayata bakış açısı sayesinde oldu..
Futbolunu sergilerken de görüldüğü gibi her zaman gülen, neşeli kimliğiyle ön plana çıkan Ronaldinho insanlara güvenen bir iyi niyet timsali..
Kısa süre önce 2005 senesinin “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülünü alan Ronaldinho, 2004’de de “FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu” ödülünü kazandı.. Ancak buralara gelmek bu kadar da kolay değil..
AZMİN BAŞARISI..
Önceleri bir futbolcu olan ancak daha sonra ailesini geçindirmek için Grêmio Football Portoalegrense’de oto parkı idare eden babası Joao Da Silva Moreira, girdiği havuzda boğularak hayata gözlerini yumdu.. Ronaldinho henüz 8 yaşındaydı.. Şimdilerde menajeri de olan abisi Assis'in futboldan kazandığı para ile geçindirmeye çalıştığı ailede, kendisine örnek aldığı abisinin yolunda ilerleyen küçük Ronnie, fakirliğin hat safhada yaşandığı Rio Grande do Sul’da ilk olarak plaj futboluna adım attı..
Oldukça iyi bir futbolcu olan ve 18 numaralı formasıyla milli takım formasını da taşıyan Ronaldinho’nun abisi Roberto Assis, Gremio döneminde harikalar yarattığı sırada diz bağlarından sakatlanınca İsviçre, Japonya ve Meksika’da şansını denedi ancak yedek olmaktan öteye geçemedi.. Assis, futboldan uzaklaşıp da küçük kardeşinin topla neler yapabileceğini fark ettiği dönemde geride bıraktığı yıllarda kazandığı tecrübeyle Ronaldinho’nun menajeri olmaya karar verdi.. Assis’in bu kararı ve küçük yaşta kendisini izleyenleri büyülemeyi başaran Ronaldinho’nun yeteneği, iyi bir iş birliğinin ve servetin kapılarını aralayan ilk adım oldu..
Brezilyalı gençlerin ™’unun yaptığı gibi.. Futbolun para kazanmanın ve aile geçindirmenin en önemli yollarından biri olan yeşil sahada herkes Ronaldinho kadar şanslı olamaz ama henüz 14 yaşında ne kadar büyük bir yetenek olduğunu önce ailesine ve ardından da kendisini seyretmeye gelenlere gösteren Ronaldinho, abisinin de yardımıyla Gremio futbol kampında futbol oynamaya başladı.. Ortada resmi kontrat ya da bir anlaşma yoktu ancak kısa sürede ortaya koyduğu performans Brezilya 17 yaş altı milli takımına, U17’ye seçilmesini sağladı..
30 Eylül 2013 Pazartesi
30 Ağustos 2013 Cuma
Fenemon Ronaldo
KISACA O FENÔMENO
Luís Nazário de Lima Ronaldo, 22 Eylül 1976’da Bento Ribeiro, Rio de Janeiro, Brezilya’da doğan bir yıldız.
Brezilya Milli Takımı ve Milan forması giyen, kısaca Ronaldo olarak bilinen yıldız futbolcu ayrıca “O Fenômeno” yani “Fenomen” olarak da biliniyor.
Ronaldo’nun yüksek hızını kaybetmeden top sürme kabiliyeti, gol içgüdüsü ve gücü O’nun modern futbolun en tehlikeli ve iyi golcülerinden biri yapan en önemli özelliklerinden sadece bir kaçı.
Futbol dünyasının en çok tanınan isimlerinden biri olan Ronaldo, Latin Amerika’da tanrılaştırılan bir idol!
Dünya’nın bir ucundan öbürüne futbolun ne olduğunu bilen herkesin tanıdığı Ronaldo aşk hayatı, sakatlıkları ve tabii ki golleriyle günümüzün en önemli futbol şahsiyetlerinden biri.
Ronaldo ayrıca “FIFA Yılın Futbolcusu” ödülünü ilk kez 3 kere kazanan isim, bu rakama daha sonra şimdiki takım arkadaşı Zinedine Zidane da ulaşmayı başardı.
ERKEN ZAMANLAR
Ronaldo, Rio de Janeiro’nun fakir bir bölgesi olan Bento Ribeiro’da 1976’da doğdu. Brezilya’daki herkes gibi O da futbola sokaklarda başladı. Semtin futbol takımı Social Ramos Club’da ilk kez krampon giyen Ronaldo 1982’de semt takımının ezeli rakibi Pico dela Mirandona’ya ilk golünü kaydetti.
Ancak başarılı bir kariyerin başlangıcında Ronaldo’nun en büyük engeli annesi Dona Sona oldu. Çünkü Ronaldo’nun derslerini çalışmasını ve bir zamanlar babası Nelio’nun Portekiz’de yaptığı gibi futbolcu olmasını istemedi. Çocuk yaşta futbolun yanı sıra tenis de oynayan Ronaldo’nun annesi için futbolu bırakıp iş adamı olması ve hobi olarak da tenis oynaması küçük çocuğu için en ideal formüldü. Ama ne annesi Sonia ne babası Nelio ne de kardeşleri Ione ile Nelio Jr. Ronaldo’nun bir süre sonra O Fenômeno olarak çağırılacağını tahmin edebilirdi.
Batıl inancı sebebiyle sonradan kavga etmemek için sofrada isteyene bile tuz uzatmayan, kız arkadaşını çok kıskanan her fırsatta televizyonun başına geçip Michael Jordan ya da Pete Sampras’ı izleyen bu çocuk kapının önünde başladığı futbol sayesinde hayalini kurduğu sporcular gibi bir şöhrete kavuşacağını tahmin edebilir miydi? Semt takımında başlayan ve her Brezilyalı çocuk gibi sahilde sıcak kumlar üzerinde devam eden futbol tutkusunun O’nu Dünya’nın en çok takip edilen futbolcularından biri yapacağını bilebilir miydi?
Luís Nazário de Lima Ronaldo, 22 Eylül 1976’da Bento Ribeiro, Rio de Janeiro, Brezilya’da doğan bir yıldız.
Brezilya Milli Takımı ve Milan forması giyen, kısaca Ronaldo olarak bilinen yıldız futbolcu ayrıca “O Fenômeno” yani “Fenomen” olarak da biliniyor.
Ronaldo’nun yüksek hızını kaybetmeden top sürme kabiliyeti, gol içgüdüsü ve gücü O’nun modern futbolun en tehlikeli ve iyi golcülerinden biri yapan en önemli özelliklerinden sadece bir kaçı.
Futbol dünyasının en çok tanınan isimlerinden biri olan Ronaldo, Latin Amerika’da tanrılaştırılan bir idol!
Dünya’nın bir ucundan öbürüne futbolun ne olduğunu bilen herkesin tanıdığı Ronaldo aşk hayatı, sakatlıkları ve tabii ki golleriyle günümüzün en önemli futbol şahsiyetlerinden biri.
Ronaldo ayrıca “FIFA Yılın Futbolcusu” ödülünü ilk kez 3 kere kazanan isim, bu rakama daha sonra şimdiki takım arkadaşı Zinedine Zidane da ulaşmayı başardı.
ERKEN ZAMANLAR
Ronaldo, Rio de Janeiro’nun fakir bir bölgesi olan Bento Ribeiro’da 1976’da doğdu. Brezilya’daki herkes gibi O da futbola sokaklarda başladı. Semtin futbol takımı Social Ramos Club’da ilk kez krampon giyen Ronaldo 1982’de semt takımının ezeli rakibi Pico dela Mirandona’ya ilk golünü kaydetti.
Ancak başarılı bir kariyerin başlangıcında Ronaldo’nun en büyük engeli annesi Dona Sona oldu. Çünkü Ronaldo’nun derslerini çalışmasını ve bir zamanlar babası Nelio’nun Portekiz’de yaptığı gibi futbolcu olmasını istemedi. Çocuk yaşta futbolun yanı sıra tenis de oynayan Ronaldo’nun annesi için futbolu bırakıp iş adamı olması ve hobi olarak da tenis oynaması küçük çocuğu için en ideal formüldü. Ama ne annesi Sonia ne babası Nelio ne de kardeşleri Ione ile Nelio Jr. Ronaldo’nun bir süre sonra O Fenômeno olarak çağırılacağını tahmin edebilirdi.
Batıl inancı sebebiyle sonradan kavga etmemek için sofrada isteyene bile tuz uzatmayan, kız arkadaşını çok kıskanan her fırsatta televizyonun başına geçip Michael Jordan ya da Pete Sampras’ı izleyen bu çocuk kapının önünde başladığı futbol sayesinde hayalini kurduğu sporcular gibi bir şöhrete kavuşacağını tahmin edebilir miydi? Semt takımında başlayan ve her Brezilyalı çocuk gibi sahilde sıcak kumlar üzerinde devam eden futbol tutkusunun O’nu Dünya’nın en çok takip edilen futbolcularından biri yapacağını bilebilir miydi?
21 Ağustos 2013 Çarşamba
Stevie GERRARD:Liverpool Prensi
Liverpool'un Prensi: "Stevie GERRARD!"
İngiltere'nin en değerli futbolcularından biri olan Steven Gerrard hakkında yazılan şarkılar ve şiirler ile ne kadar vazgeçilmez olduğunu kanıtlıyor. Transfer olması durumunda rahatlıkla rekor kıracak olan Stevie G, Liverpool'un kalbi..
"Stevie G.."
Steven George Gerrard, 30 Mayıs 1980’de Whiston, Merseyside’da doğdu. Liverpool ve İngiltere Milli Takımı’nın en önemli isimlerinden biri olan Gerrard hakkında yazılmış onlarca beste ve şiir bulunuyor. 8 numaralı formasının sahibi olan Gerrard Liverpool’un kaptanlığının yanı sıra 4 numaralı formayı giydiği İngiltere Milli Takımı’nda 2. kaptanlığı yapıyor. Çoğunlukla orta sahanın ortasında görev alan futbolcu zaman zaman sağ kanatta da görev alabiliyor.
UEFA’dan En Değerli Oyuncu, İngiltere’den Yılın En İyi Genç Oyuncusu ve Yılın En İyi Oyuncusu ödülleri alan Steven Gerrard, Ada futbolunun en yetenekli isimleri arasından üst sıralarda bulunuyor.
KULÜP KARİYERİ
Erken Yıllar
Gerrard, Huyton Juniors ile futbola adım attı ancak henüz 9 yaşındayken Liverpool’un scoutları tarafından seçilerek öğrenciliği devam ederken 1989’da Liverpool’a katıldı. Gençlik dönemlerinde beklenenden çok daha az şans bulan Gerrard’ın en büyük problemi boyu ve büyüme sorunları sebebiyle sırtında oluşan ağrıları oldu.
14-16 yaşları arasında sadece 20 maça çıkabilen Gerrard profesyonel kariyerindeki başarının tam aksine hiçbir zaman İngiltere Öğrenciler Takımı’nda forma giyemedi.
14 yaşında Liverpool’a kontrat hazırlatma baskısı yapmak amacıyla birkaç takımda denemeye çıkan Gerrard, Manchester United için de antrenmanlara çıktı ve o dönemde yaşadığı bir sakarlıkla ayak başparmağını kaybetme tehlikesi atlattı.
Liverpool ile 5 Kasım 1997’de profesyonel sözleşme imzalayan Gerrard, 30 Kasım 1998’de de Liverpool A Takımı ile ilk maçına çıktı ve Vegard Heggem’in yerine oyuna girerek Blackburn karşısında forma terletti.
Liverpool A Takımı
UEFA Kupası’nda ilk kez Celta Vigo karşısında şans bulan Gerrard o gece Liverpool sahadan mağlup ayrılmış olsa da sergilediği performansla göz doldurdu ve Jamie Redknapp’ın yaşadığı sakatlık sayesinde de o sezon 13 kez Liverpool forması taşıdı.
1999–2000 sezonunda teknik direktör Gérard Houllier orta sahada Gerrard’ı Redknapp’ın yanına yerleştirdi. İlk 6 maçta ilk 11’de forma giyen Gerrard, Everton ile oynanan derbi maçında yedeğe çekildi. Karşılaşmanın 66. dakikasında Robbie Fowler’ın yerine oyuna giren Grerrard kariyerinin ilk kırmızı kartıyla da bu maçta tanıştı. Gerrard, Everton’dan Kevin Campbell’a yaptığı çirkin faulle 90. dakikada takımını 10 kişi bıraktı. O sezonun devamında Gerrard’ın ilk golü geldi ve genç futbolcu 1999 5 Aralık’ta Sheffield Wednesday ile oynadıkları maçta elde edilen 4-1’lik zafere golüyle katkı yaptı.
3’leme
2000–01 sezonu Gerrard’ın ilk kupasını kaldırdığı sezon oldu. Sakatlıklardan tamamen kurtulan futbolcu 50 maça çıkarken 10 gol kaydetti ve Liverpool’da Lig Kupası, FA Cup ile ikileme yaparken UEFA Kupası finalinde Gerrard’ın ilk büyük final golü geldi ve Alaves’i 5-4 ile geçtikleri finalde Gerrard’ın da çorbada tuzu oldu. Liverpool’da böylece uzun yıllar sonra büyük bir çıkış yaparak sezonu 3 önemli kupa ile tamamladı.
30 Haziran 2013 Pazar
Berghamp: Buz Adam
"Buz Adam" Bergkamp'a saygı..
Efsaneye Saygı kuşağında "Uçamayan Hollandalı" Bergkamp'ın başarıları var. Hollanda'da parlayan ve İngiltere'de formasını taşıdığı Arsenal'in kalbi olan Bergkamp örnek bir kişilik.
Arsenal'in yeni evi Emirates Stadyumu'nda Ajax ile oynanan "Bergkamp'a veda Emirates'e merhaba" jubile/gala maçında bir efsane daha yeşil sahalara veda etti ve kramponunu soyunma odasına astı. Yıllardır uçağa binmeyen ve gerektiğinde deplasmanlara trenle giden, 37 yaşında 37 milyon poundluk bir servete sahip olan Bergkamp'ın nasıl bir futbol efsanesi olduğunu anlatan muhteşem hayat hikayesi !
EDITORIAL
Şu anda "O Dünya’nın en iyi ve saygılı oyuncularından biriydi." demek içinizden geçmez mi? Geçer! O'nun özelliklerini taşıyan kaç futbolcu sayabilirsiniz hafızanızdan? Fazla değil!
1997/98 sezonunun başında Arsene Wenger Dennis Bergkamp hakkındaki düşüncelerini açıklarken, Hollandalı adamın en iyilerin başında geldiğini söylemesi Fransız adamın yanlış fikirleri olduğunun değil oyuncudan ne kadar iyi anladığının bir kanıtıydı.
Hollandalı golcü yıllar geçtikçe Arsenal’in değişmez bir parçası olurken karakteri ile takımın da üzerine çıkmayı başararak bir futbol efsanesi oldu.
Fransız teknik direktör de düşüncelerinde haklı çıktı ve Dennis o sezon kaydettiği 16 gol ile Premier League savunmalarını dağıtırken Arsenal'in sezonu duble ile kapatmasını sağlayan adam oldu.
O dönemde Bergkam kendi ayarında bir futbolcuydu ve çıtayı da kendisi belirledi. Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından Yılın Futbolcusu seçilirken FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu sıralamasında da 3. sırada yer aldı.
Efsaneye Saygı kuşağında "Uçamayan Hollandalı" Bergkamp'ın başarıları var. Hollanda'da parlayan ve İngiltere'de formasını taşıdığı Arsenal'in kalbi olan Bergkamp örnek bir kişilik.
Arsenal'in yeni evi Emirates Stadyumu'nda Ajax ile oynanan "Bergkamp'a veda Emirates'e merhaba" jubile/gala maçında bir efsane daha yeşil sahalara veda etti ve kramponunu soyunma odasına astı. Yıllardır uçağa binmeyen ve gerektiğinde deplasmanlara trenle giden, 37 yaşında 37 milyon poundluk bir servete sahip olan Bergkamp'ın nasıl bir futbol efsanesi olduğunu anlatan muhteşem hayat hikayesi !
EDITORIAL
Şu anda "O Dünya’nın en iyi ve saygılı oyuncularından biriydi." demek içinizden geçmez mi? Geçer! O'nun özelliklerini taşıyan kaç futbolcu sayabilirsiniz hafızanızdan? Fazla değil!
1997/98 sezonunun başında Arsene Wenger Dennis Bergkamp hakkındaki düşüncelerini açıklarken, Hollandalı adamın en iyilerin başında geldiğini söylemesi Fransız adamın yanlış fikirleri olduğunun değil oyuncudan ne kadar iyi anladığının bir kanıtıydı.
Hollandalı golcü yıllar geçtikçe Arsenal’in değişmez bir parçası olurken karakteri ile takımın da üzerine çıkmayı başararak bir futbol efsanesi oldu.
Fransız teknik direktör de düşüncelerinde haklı çıktı ve Dennis o sezon kaydettiği 16 gol ile Premier League savunmalarını dağıtırken Arsenal'in sezonu duble ile kapatmasını sağlayan adam oldu.
O dönemde Bergkam kendi ayarında bir futbolcuydu ve çıtayı da kendisi belirledi. Profesyonel Futbolcular Birliği tarafından Yılın Futbolcusu seçilirken FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu sıralamasında da 3. sırada yer aldı.
30 Mayıs 2013 Perşembe
Pele Futbol Kralı
Pele, "Futbolun Kralı"
Futbol sahasında kırılmadık rekor bırakmadı! Sadece O'nu izlemek için savaşa ara verildi. Hakem oyundan attığında olay çıkmaması için maça geri alındı. Yetenekleriye dünyayı fethetti. "Siyah İnci" Pele'nin çok özel hikayesi.
“Eğer mükemmel kelimesini kullanmak isterseniz, Pele neredeyse o kelimenin tam ortasındadır. O, futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusudur,” sözleri Batı Almanya’nın eski yıldızı ve futbol adamı Franz Beckenbauer’a ait.
“Efsaneler yalnız yürürler, ama başardıkları ile birer masal kahramanı olurlar ve yaptıklarıyla da kalbimize ulaşırlar,” sözleri Pele’yi anlatmaya çalışan Amerika Birleşik Devletleri eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a ait. Kissinger’ın sözü ise şu şekilde devam ediyor, “Futbolu sevenler için ise Edson Arantes do Nascimento ya da bilindiği adıyla Pele laflarımı tamamlayan bir kahramandır.”
“Pele.” Kısa bir isim ama çok uzun bir anlam içeren Edson Arantes do Nascimento’nun dünya üzerinde herkes tarafından bilinen adı. İsmin nereden geldiğini anlatan yüzlerce hikaye var ama hiçbiri bu fenomenliğin boyutunu izah etmeye yetmiyor.
Herşey Brezilya’nın ufak köylerinden birinde başladı, Dico takma adını taşıyan genç, en çok sevdiği şeyi yani futbolu, mahalledeki her çocuktan daha iyi oynarken! Bir gün diğer çolcuklar O’nu Pele diye çağırmaya başladılar. O bu “yeni” ve Portekizcede bir anlamı olmayan takma adın nereden geldiğini bilmiyordu ve beğenmedi de. Dico uzun süre diğer çolcuklarla bu konuda kavgalar etti ve bu takma adın kendisine yapılan bir hakaret olabileceğini düşündü ama “Pele” takma adı yapışmıştı bir kere.
17 Nisan 2013 Çarşamba
Futbol Dünyasından Tadı Olmayan Hikayeler
DÜNYA KUPASI'NIN EN TATSIZ HİKAYELERİ
Dünya kupaları tarihi, "utanç maçı" olarak anılan Almanya-Avusturya maçı, Kolombiyalı futbolcu Escobar’ın kendi kalesine gol attığı için öldürülüşü, Fransız Zinedine Zidane’ın final maçında rakibine kafa atması, Maradona’nın açıklamaları ve birçok oyuncunun karıştığı kavgalar gibi tatsız anıları da barındırıyor. Kupa tarihinin hoş olmayan anılarından bazıları şöyle:
UTANÇ MAÇI!
İspanya’da oynanan kupada gruplardaki Almanya-Avusturya maçı tarihe kara bir leke olarak geçmesinin yanında futbolda kural değişikliğine gidilmesine yol açan maçlardan biri oldu.
Maçta Almanya 10. dakikada Horst Hrubesch’in golüyle 1-0 öne geçti ve iki takım maçın böyle bitmesi için elinden geleni yaptı. Golden sonra iki takım oyuncularının topa amaçsızca vurdukları görüldü. Topun hakimiyetini elinde bulunduran takım kendi sahasında paslaşıyor, yakınlarına rakip oyuncu geldiğinde topu kalecilerine atıyorlardı. O dönemde "geri pas" kuralı yoktu ve kaleci takım arkadaşlarından gelen topu eliyle kontrol edebiliyordu. Bunun dışında maç kimsenin olmadığı boş bölgelere atılan uzun toplarla geçti ve ciddi bir gol pozisyonu olmadı ve maç 1-0 bitti.
BREZİLYA-ÇEKOSLOVAKYA KAVGASI!
Kupanın favorilerinden Brezilya ve Çekoslovakya takımları arasında oynanan çeyrek final maçı, güzel futbolla başladı daha sonra toplu kavgaya dönüştü.
Brezilyalı Machados ve Çek Jan Riha kavga ettikleri için, Brezilyalı Zeze de rakibi Oldrich Nejedly’nin bacağını kırdığı için oyundan atıldı. Kavgada 5 oyuncu da yaralanırken, ikisi vücudundaki kırıklar nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Maçı 2-1 Brezilya kazandı.
BERN MUHAREBESİ
Dünyanın en iyi takımı olarak görülen Puşkaş’ın Macaristan’ı bir diğer favori Brezilya ile karşılaştı. 3 oyuncunun oyundan atıldığı çok sert geçen maçtan sonra takımlar tüm kadrolarıyla kavgaya girdi. Soyunma odası koridorlarında teknik adamlar, doktorlar ve yöneticiler bile kavga etti. Maçı Macaristan 4-2 kazandı.
SAKAT BIRAKAN MÜDAHALE
1962’daki kupa, sahalarda eşi benzeri görülmemiş sertlikte bir müdahaleye sahne oldu. SSCB-Yugoslavya maçında, Yugoslav Muhamed Mujiç’in müdahalesiyle Sovyet Eduard Dubinski’nin bacağı kırıldı ve Dubinski sakat kaldı. SSCB’nin 2-0 kazandığı maçta hakem, Mujiç’e o dönem sarı kart yerine geçen uyarıda bile bulunmadı.
EN ACI HATIRA!
Kolombiya’nın sağ beki Escobar, 22 Haziran 1994’teki ABD maçında kendi kalesine gol atarak ülkesinin elenmesine yol açmıştı. Escobar, 2 Temmuz 1994’te Kolombiya’nın Medellin kentindeki bir barda vurularak öldürüldü. Escobar’a 12 kez ateş eden katilin her ateş edişinde "gol" diye bağırdığı belirtildi.
Cinayetin arkasında Kolombiya lehine büyük miktarda bahis oynayan uyuşturucu kaçakçılarının olduğu sanılıyor.
MARADONA'NIN VUKUATI ÇOK!
Dünyanın en iyi oyuncusu olarak gösterilen Arjantinli Diego Armando Maradona, oynadığı her Dünya Kupası’nda hem iyi futboluyla hem de yaptığı hoş olmayan hareketlerle gündemde kaldı.
1982’de Brezilyalı Batista’nın hayalarına tekme attığı için sarı kart gören Maradona, 1986’da İngiltere’ye eliyle attığı gol için "Tanrının Eli" nitelemesini kullandı.
1990’da Arjantin milli marşını ıslıklayan İtalyanlara ağır küfürler eden Maradona’nın, 1994’teki kupada doping kontrolü pozitif çıktı.
Dünya kupaları tarihi, "utanç maçı" olarak anılan Almanya-Avusturya maçı, Kolombiyalı futbolcu Escobar’ın kendi kalesine gol attığı için öldürülüşü, Fransız Zinedine Zidane’ın final maçında rakibine kafa atması, Maradona’nın açıklamaları ve birçok oyuncunun karıştığı kavgalar gibi tatsız anıları da barındırıyor. Kupa tarihinin hoş olmayan anılarından bazıları şöyle:
UTANÇ MAÇI!
İspanya’da oynanan kupada gruplardaki Almanya-Avusturya maçı tarihe kara bir leke olarak geçmesinin yanında futbolda kural değişikliğine gidilmesine yol açan maçlardan biri oldu.
Maçta Almanya 10. dakikada Horst Hrubesch’in golüyle 1-0 öne geçti ve iki takım maçın böyle bitmesi için elinden geleni yaptı. Golden sonra iki takım oyuncularının topa amaçsızca vurdukları görüldü. Topun hakimiyetini elinde bulunduran takım kendi sahasında paslaşıyor, yakınlarına rakip oyuncu geldiğinde topu kalecilerine atıyorlardı. O dönemde "geri pas" kuralı yoktu ve kaleci takım arkadaşlarından gelen topu eliyle kontrol edebiliyordu. Bunun dışında maç kimsenin olmadığı boş bölgelere atılan uzun toplarla geçti ve ciddi bir gol pozisyonu olmadı ve maç 1-0 bitti.
BREZİLYA-ÇEKOSLOVAKYA KAVGASI!
Kupanın favorilerinden Brezilya ve Çekoslovakya takımları arasında oynanan çeyrek final maçı, güzel futbolla başladı daha sonra toplu kavgaya dönüştü.
Brezilyalı Machados ve Çek Jan Riha kavga ettikleri için, Brezilyalı Zeze de rakibi Oldrich Nejedly’nin bacağını kırdığı için oyundan atıldı. Kavgada 5 oyuncu da yaralanırken, ikisi vücudundaki kırıklar nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Maçı 2-1 Brezilya kazandı.
BERN MUHAREBESİ
Dünyanın en iyi takımı olarak görülen Puşkaş’ın Macaristan’ı bir diğer favori Brezilya ile karşılaştı. 3 oyuncunun oyundan atıldığı çok sert geçen maçtan sonra takımlar tüm kadrolarıyla kavgaya girdi. Soyunma odası koridorlarında teknik adamlar, doktorlar ve yöneticiler bile kavga etti. Maçı Macaristan 4-2 kazandı.
SAKAT BIRAKAN MÜDAHALE
1962’daki kupa, sahalarda eşi benzeri görülmemiş sertlikte bir müdahaleye sahne oldu. SSCB-Yugoslavya maçında, Yugoslav Muhamed Mujiç’in müdahalesiyle Sovyet Eduard Dubinski’nin bacağı kırıldı ve Dubinski sakat kaldı. SSCB’nin 2-0 kazandığı maçta hakem, Mujiç’e o dönem sarı kart yerine geçen uyarıda bile bulunmadı.
EN ACI HATIRA!
Kolombiya’nın sağ beki Escobar, 22 Haziran 1994’teki ABD maçında kendi kalesine gol atarak ülkesinin elenmesine yol açmıştı. Escobar, 2 Temmuz 1994’te Kolombiya’nın Medellin kentindeki bir barda vurularak öldürüldü. Escobar’a 12 kez ateş eden katilin her ateş edişinde "gol" diye bağırdığı belirtildi.
Cinayetin arkasında Kolombiya lehine büyük miktarda bahis oynayan uyuşturucu kaçakçılarının olduğu sanılıyor.
MARADONA'NIN VUKUATI ÇOK!
Dünyanın en iyi oyuncusu olarak gösterilen Arjantinli Diego Armando Maradona, oynadığı her Dünya Kupası’nda hem iyi futboluyla hem de yaptığı hoş olmayan hareketlerle gündemde kaldı.
1982’de Brezilyalı Batista’nın hayalarına tekme attığı için sarı kart gören Maradona, 1986’da İngiltere’ye eliyle attığı gol için "Tanrının Eli" nitelemesini kullandı.
1990’da Arjantin milli marşını ıslıklayan İtalyanlara ağır küfürler eden Maradona’nın, 1994’teki kupada doping kontrolü pozitif çıktı.
14 Mart 2013 Perşembe
Bu kitap hiç fena değil: Taşradan Hikayeler
Taşradan Futbol Hikâyeleri
Başka karakter oyuncuları da var: Hayalî ve gerçek gol kralları, Gençlerbirliği ile Yaşlılarbirliği arasında tereddütte kalan küçük taraftarlar, ismini ilkokuldayken babasının “Oku, oku, oku!” diye baskı yapmasından alan amigo Ogu…
Hepsi, çamurlu sahaların eziyetli heyecanıyla ve futbol tutkusunun en naif haliyle beraber, Ankara taşrasının günlük hayat folklorunu da hikâye ediyorlar bize.
Necdet Özkazancı’nın anı öykülerinde futbol, yazlık sinemaları, eski Türk filmlerini, mahalle hayatını, çocukluk hayallerini kuşatan çok basit ve çok büyük bir oyun...
|
1 Şubat 2013 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)